Faiz – Borsa İlişkisi ve Türkiye Perspektifinden Bakış

Faiz oranları ile borsa arasındaki ilişki, en karlı yatırım kararını vermek isteyen yatırımcılar için sık sık bir tartışma konusu olmuştur. Faiz oranlarındaki değişiklikler yatırımcılar için yakından izlenmesi gereken bir ölçüt olarak ele alınmalıdır. Bu yazıda, bu ilişkinin dinamiklerini daha yakından inceleyecek ve Türkiye’nin mevcut ekonomik perspektifinden nasıl analiz edilebileceğini araştıracağız.

Genel Trend

Faiz oranları, Merkez bankaları tarafından belirlenen ve ekonomideki likidite oranını düzenlemek için kullanılan bir araçtır. Yüksek faiz oranları genellikle ekonomideki büyümeyi yavaşlatırken, düşük faiz oranları ekonomiyi canlandırabilir. Bu durum, yatırımcıların finansal varlıklarını nasıl değerlendirdiğini etkiler. Genellikle faiz oranları düşük olduğunda hisse senetlerine olan talep artar. Çünkü borsaya alternatif olarak görülen düşük faizli tahvillerin getirisi yerine yatırımcılar daha iyi getiri için hisse senetlerine yönelebilir. Faiz oranlarındaki hızlı bir yükseliş ise hisse senetlerinde değer kaybına neden olabilir. Yatırımcılar, tasarruflarını değerlendirirken genellikle faiz oranlarındaki değişimlere duyarlılıklarını göz önünde bulundurarak bu iki temel finansal yatırım arasında seçim yaparlar. Faizlerin arttığı bir dönemde yatırımcıların, güvenli liman olarak kabul edilen tahvil ve bonolara yönelmesi beklenirken, faizlerin düştüğü bir dönemde borsaya yönelim yaşanabilir. Örneğin, FED’in son yıllarda gerçekleştirdiği faiz artırımları sonrası, borsada bunu takip eden tepkisel düşüşler gözlemlenmiştir.

FED faiz politikası ile borsa ters orantılı gözlemlenmiştir.

Para politikasının hisse senedi fiyatları üzerindeki etkisi, temel olarak faiz oranları ve banka kredilerindeki değişikliklere bağlıdır. Para politikasındaki sıkılaşmalar, bankaların şirketlere sağladığı kredi seviyelerinde azalmaya yol açar. Bu azalma, işletme sermayesinin maliyetini artırabilir veya daha değerli hale getirebilir. Bu durum, şirketlerin sermaye dağıtımını azaltmasına ve hisse senedi fiyatlarının düşmesine yol açarak büyük endekslerde geniş bir hisse senedi düşüşüne neden olabilir. Bu durumdan en fazla etkilenebilecek sektörler genellikle işlerini finanse etmek amacıyla borç kullanan sektörler ve küçük sermayeli şirketler olacaktır. Bu bağlamda sektörel perspektiften bakıldığında, borçlanma maliyetlerindeki artışın şirketlerin kârlılığını kısa vadeli olarak olumsuz etkileyebileceği düşünülmektedir. Borçlanma maliyetlerindeki artış, şirket büyüme trendini zayıflatabilir ve hisse senedi performansını negatif yönde etkileyebilir.

Bankalar için ise faiz artırımına gidilmesi ilk bakışta karlı görünüyor olmasına rağmen, uzun vadede geri ödemede yaşanabilecek problemler ortaya çıkabilir. Yüksek faiz oranlarına bağlı olarak müşterilerin kredi geri ödemelerinde sıkıntı yaşaması, bankaların risk profillerini olumsuz etkileyebilir ve bu durum, bankaların finansal itibarlarını zedeleyebilir. Fakat, genelde yaşanan senaryoda faiz artırımı ardından banka hisselerinde kısa vadeli satışlar gözlemlense de, uzun vadede artan karlılık yatırımcı güveninin yeniden kazanılması olarak sonuçlanacaktır.

 

Türkiye’de Durum

Türkiye örneğinde ise faiz ve borsa ilişkisi, iç ve dış faktörlerin etkisiyle farklı seyredebilmektedir. Türkiye’de mevcut duruma baktığımızda, piyasaların stabil olmaktan uzak bir dönemden geçtiğini görebiliriz. Böyle dönemlerde genel işleyişin aksine faiz ve hisse fiyatları arasında doğru orantılı bir ilişki gözlemlendiği olmuştur. Bunun nedeni Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın faiz artışlarına ilişkin kararlarının ardından yabancı yatırımcının Türk varlıklarına çekilmesi yönündeki öngörü sebebiyle piyasalarda ekonomik iyileşme beklentisine girilmesi olabilir. TCMB’nin bilimsel politikalarla ekonomiyi iyileştirme ve enflasyonla mücadele etme amacıyla Ortodoks ekonomi politikalarına dönüş kararı piyasalar için olumlu bir girişim olarak değerlendirebilir ve yatırımcılar farklı bir aksiyona yönelerek borsada alım yoluna gidebilirler. Bu durum, yatırımcıların yakından takip etmesi gereken yeni fırsatlara ortam hazırlayabilir.

Türkiye’de Merkez Bankası faiz kararları ile borsa son dönemde doğru orantılı gözlemlenmiştir.

 

Sonuç

Türkiye’nin ekonomik bağlamında bu ilişkiyi anlamak ve buna göre hareket etmek yatırımcılara avantaj sağlayacak ve, gelecekteki finansal kararlarını şekillendirmede önemli bir rol oynayacaktır. Geçmişteki benzer durumlardan hareketle gelecek günlerde borsada faiz politikası ile doğru orantılı bir yükselme trendi gözlemlenebilir, yatırımcılar bu ilişkiyi yakinen takip etmelidir. Ancak, faiz borsa ilişkisi tek başına incelendiğinde yeterli bilgiyi sağlamayabilir, bu nedenle bu dinamiklerin yanı sıra diğer ekonomik göstergelerin de dikkate alınması, daha kapsayıcı bir perspektif sunacaktır. Özellikle dolar – borsa ve enflasyon – borsa ilişkisi detaylıca irdelenmelidir. Yatırımcılar, bu etkileşimleri anlamak ve gelecekteki piyasa hareketlerini öngörmek için ekonomik göstergelere, merkez bankası politikalarına ve küresel ekonomik gelişmelere de dikkat etmelidir.

 

Yazılarda yer alan analiz ve görüşler tamamen yazarın kişisel yorum ve görüşlerini yansıtmakta olup, sizin risk ve getiri tercihlerinizle uyumlu olmayabilir, gerçeği yansıtmayabilir ve yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yazılarda yer alan bilgiler yazarın şahsi görüşleri olup F-Ray Finansal Teknolojiler ile hiçbir ilgisi bulunmamaktadır.

Faiz – Borsa İlişkisi ve Türkiye Perspektifinden Bakış

Faiz oranları ile borsa arasındaki ilişki, en karlı yatırım kararını vermek isteyen yatırımcılar için sık sık bir tartışma konusu olmuştur. Faiz oranlarındaki değişiklikler yatırımcılar için yakından izlenmesi gereken bir ölçüt olarak ele alınmalıdır. Bu yazıda, bu ilişkinin dinamiklerini daha yakından inceleyecek ve Türkiye’nin mevcut ekonomik perspektifinden nasıl analiz edilebileceğini araştıracağız.

Genel Trend

Faiz oranları, Merkez bankaları tarafından belirlenen ve ekonomideki likidite oranını düzenlemek için kullanılan bir araçtır. Yüksek faiz oranları genellikle ekonomideki büyümeyi yavaşlatırken, düşük faiz oranları ekonomiyi canlandırabilir. Bu durum, yatırımcıların finansal varlıklarını nasıl değerlendirdiğini etkiler. Genellikle faiz oranları düşük olduğunda hisse senetlerine olan talep artar. Çünkü borsaya alternatif olarak görülen düşük faizli tahvillerin getirisi yerine yatırımcılar daha iyi getiri için hisse senetlerine yönelebilir. Faiz oranlarındaki hızlı bir yükseliş ise hisse senetlerinde değer kaybına neden olabilir. Yatırımcılar, tasarruflarını değerlendirirken genellikle faiz oranlarındaki değişimlere duyarlılıklarını göz önünde bulundurarak bu iki temel finansal yatırım arasında seçim yaparlar. Faizlerin arttığı bir dönemde yatırımcıların, güvenli liman olarak kabul edilen tahvil ve bonolara yönelmesi beklenirken, faizlerin düştüğü bir dönemde borsaya yönelim yaşanabilir. Örneğin, FED’in son yıllarda gerçekleştirdiği faiz artırımları sonrası, borsada bunu takip eden tepkisel düşüşler gözlemlenmiştir.

FED faiz politikası ile borsa ters orantılı gözlemlenmiştir.

Para politikasının hisse senedi fiyatları üzerindeki etkisi, temel olarak faiz oranları ve banka kredilerindeki değişikliklere bağlıdır. Para politikasındaki sıkılaşmalar, bankaların şirketlere sağladığı kredi seviyelerinde azalmaya yol açar. Bu azalma, işletme sermayesinin maliyetini artırabilir veya daha değerli hale getirebilir. Bu durum, şirketlerin sermaye dağıtımını azaltmasına ve hisse senedi fiyatlarının düşmesine yol açarak büyük endekslerde geniş bir hisse senedi düşüşüne neden olabilir. Bu durumdan en fazla etkilenebilecek sektörler genellikle işlerini finanse etmek amacıyla borç kullanan sektörler ve küçük sermayeli şirketler olacaktır. Bu bağlamda sektörel perspektiften bakıldığında, borçlanma maliyetlerindeki artışın şirketlerin kârlılığını kısa vadeli olarak olumsuz etkileyebileceği düşünülmektedir. Borçlanma maliyetlerindeki artış, şirket büyüme trendini zayıflatabilir ve hisse senedi performansını negatif yönde etkileyebilir.

Bankalar için ise faiz artırımına gidilmesi ilk bakışta karlı görünüyor olmasına rağmen, uzun vadede geri ödemede yaşanabilecek problemler ortaya çıkabilir. Yüksek faiz oranlarına bağlı olarak müşterilerin kredi geri ödemelerinde sıkıntı yaşaması, bankaların risk profillerini olumsuz etkileyebilir ve bu durum, bankaların finansal itibarlarını zedeleyebilir. Fakat, genelde yaşanan senaryoda faiz artırımı ardından banka hisselerinde kısa vadeli satışlar gözlemlense de, uzun vadede artan karlılık yatırımcı güveninin yeniden kazanılması olarak sonuçlanacaktır.

 

Türkiye’de Durum

Türkiye örneğinde ise faiz ve borsa ilişkisi, iç ve dış faktörlerin etkisiyle farklı seyredebilmektedir. Türkiye’de mevcut duruma baktığımızda, piyasaların stabil olmaktan uzak bir dönemden geçtiğini görebiliriz. Böyle dönemlerde genel işleyişin aksine faiz ve hisse fiyatları arasında doğru orantılı bir ilişki gözlemlendiği olmuştur. Bunun nedeni Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın faiz artışlarına ilişkin kararlarının ardından yabancı yatırımcının Türk varlıklarına çekilmesi yönündeki öngörü sebebiyle piyasalarda ekonomik iyileşme beklentisine girilmesi olabilir. TCMB’nin bilimsel politikalarla ekonomiyi iyileştirme ve enflasyonla mücadele etme amacıyla Ortodoks ekonomi politikalarına dönüş kararı piyasalar için olumlu bir girişim olarak değerlendirebilir ve yatırımcılar farklı bir aksiyona yönelerek borsada alım yoluna gidebilirler. Bu durum, yatırımcıların yakından takip etmesi gereken yeni fırsatlara ortam hazırlayabilir.

Türkiye’de Merkez Bankası faiz kararları ile borsa son dönemde doğru orantılı gözlemlenmiştir.

 

Sonuç

Türkiye’nin ekonomik bağlamında bu ilişkiyi anlamak ve buna göre hareket etmek yatırımcılara avantaj sağlayacak ve, gelecekteki finansal kararlarını şekillendirmede önemli bir rol oynayacaktır. Geçmişteki benzer durumlardan hareketle gelecek günlerde borsada faiz politikası ile doğru orantılı bir yükselme trendi gözlemlenebilir, yatırımcılar bu ilişkiyi yakinen takip etmelidir. Ancak, faiz borsa ilişkisi tek başına incelendiğinde yeterli bilgiyi sağlamayabilir, bu nedenle bu dinamiklerin yanı sıra diğer ekonomik göstergelerin de dikkate alınması, daha kapsayıcı bir perspektif sunacaktır. Özellikle dolar – borsa ve enflasyon – borsa ilişkisi detaylıca irdelenmelidir. Yatırımcılar, bu etkileşimleri anlamak ve gelecekteki piyasa hareketlerini öngörmek için ekonomik göstergelere, merkez bankası politikalarına ve küresel ekonomik gelişmelere de dikkat etmelidir.

 

Yazılarda yer alan analiz ve görüşler tamamen yazarın kişisel yorum ve görüşlerini yansıtmakta olup, sizin risk ve getiri tercihlerinizle uyumlu olmayabilir, gerçeği yansıtmayabilir ve yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yazılarda yer alan bilgiler yazarın şahsi görüşleri olup F-Ray Finansal Teknolojiler ile hiçbir ilgisi bulunmamaktadır.

Görüşmeye Başla!
Whatsapp Destek Hattı
F-Ray Finansal Teknolojiler
Merhaba. F-Ray Finansal Teknolojiler WhatsApp Destek Hattına Hoşgeldiniz