HERKES GİDER MERSİN’E

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu faaliyet gösteren bankaların karlılık rakamlarına ilişkin istatistiki verileri yayınladı. Önce bu verilere göz atalım, akabinde işler göründüğü gibi mi, değil mi bunun analizine geçelim.

 

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun verilerine göre bankacılık sektörü yılın ilk 8 ayında 252,2 milyar lira kar elde etti. Sektör 2021 yılının aynı dönemde 48,5 milyar TL kar elde etmişti.

BDDK verilerine göre takipteki brüt alacakların toplam nakdi kredilere oranı Ağustos itibarıyla yüzde 2,38 oldu. 2021 Ağustos ayında bu oran yüzde 3,67 olarak kaydedilmişti. Ağustos’ta sermaye yeterliliği yüzde 19 olarak gerçekleşti. Aynı oran 2021 Ağustos ayında yüzde 17 olmuştu.

Çekirdek sermaye yeterliliği geçen sene Ağustos ayında yüzde 13 olurken bu yılın aynı döneminde yüzde 14 oldu. Toplam aktifler 12,7 trilyon TL, geçen yıl aynı dönem 6,8 trilyon TL oldu. Toplam krediler ise bu yılın Ağustos ayında 6,66 trilyon TL, geçen yıl aynı dönem 3,91 trilyon TL oldu.

Verilere bakıldığında özellikle karlılık rakamlarında %420’lik artış dikkat çekici. Önce buradan başlayalım. Yüzdesel olarak karlılık gelişiminin bu denli yüksek olmasının üç ana etkeni bulunuyor. Birincisi; Kredi hacmindeki artış. Toplam krediler bir önceki yıla oranla %70 oranında büyüdü. Bu büyümede ana etken enflasyon. %143 seviyesini aşan Üfe’yi baz almanın daha doğru olacağı herkesin malumu. Dolayısıyla krediler içerisinde önemli bir yer tutan ticari kredilerin artan fiyatların etkisiyle cok daha fazla tutarda gerçekleşmesi gayet doğal. Artan kredi hacmiyle beraber karlılık da doğal olarak yükselmiş durumda.

Ancak burada dikkat çeken başka bir husus var. O da kullanılan kredilerdeki artış ile Üfe farkı. Ticari Krediler hizmet ve sınai kesim için can damarı olmuş durumda. Üfe’nin %143 olduğu bir ortamda toplam kredi hacminin bunun yarısı kadar artmış olması esasında kredi daralması anlamını taşır. İşin alt kırılımına baktığımızda ise obi ve kobi olarak nitelendirdiğimiz küçük ölçekli firmaların krediye daha da zor ulaştığı, kredi hacmini ağırlıklı büyük ölçekli firmaların büyüttüğünü görüyoruz. Küçük ölçekli firmalar her koldan daha zor şartlarla karşı karşıya durumdalar.

Bireysel kredi tarafında ise en çok kullanılan enstrüman kusşusuz konut ve araç kredileri. Her iki enstrümanda da yaşanan fiyat artışları Üfe’yi ikiye katlayacak düzeyde. Hal böyleyken tutar olarak artsa da düşen alım gücü sebebiyle adetsel olarak taşıt ve konut kredileri önemli oranda azalmış durumda. Çünkü mevcut gelir seviyeleri ile artık yeni bi rev ve araba sahibi olmak milyonlar için bir rüya haline geldi. Düşen konut ve araç kredilerini bir nebze tolere edecek kredi ise ihtiyaç kredileri oldu. Ulaşılabilecek en basit kredi türü olması ve enflasyona oranla oldukça cazip oranlar ile kullanılması sebebiyle tüketici kredilerinde önemli bir artış kaydedilmiş durumda.

İkinci husus ucuz fonlama. Hem global hem de ülke verilerinden bağımsız olarak yürütülen Merkez Bankası politika faizi uygulaması izahı zor ekonomik gerekçelere dayanıyor. Tüm dünya faiz yükseltirken bizim ısrarla düşürmemiz “Herkes gider Mersin’e biz gideriz tersine” atasözü ile müthiş bir uyum içerisinde. Son olarak PPK gösterge faizi %12 seviyesine indirdi. Bu durum tabi bankaların fonlama maliyeti açısından bir avantaj. Düşük fonlamayı daha yüksek kar marjı ile krediye çevirmek karlılığı artırıcı bir durum. Ancak düşük fonlama maliyetinin kamu tarafından finanse edilmesi, kamu kaynaklarının krediye rahat ulaşan kesime aktarılmasından başka bir durumu belirtmiyor.

Üçüncü husus ise artan kredi oranları. 2021 yılında özellikle sermaye rasyosu sonrası tabiri caizse sopayla %7-7,5 lardan kullandırılan 36 ay vadeli krediler kullananlar için sudan ucuz kaynak anlamına gelirken bankalar için karlılık intiharı anlamına geliyordu. Sonrasında artan faiz oranları ile hızla yükselen döviz kuru ve enflasyon kredi oranlarını %30’ların hatta bir ara %40’lı seviyelerin üstüne kadar çıkardı. Hal böyle olunca %7’den %40’ların üstüne çıkan kredi oranları karlılık artışlarını yüzdesel olarak haliyle oldukça yüksek seviyelere çıkardı.

Bu verilerde üstünde durulması gereken iki husus var. İlki kredilerdeki artış oranının ÜFE’nin yarısından da az olması. Bu durum kredide genişleme değil fiiliyatta daralmadır. Üstelik Büyük bir kesimin krediye ulaşması daha da zorlaşmıştır. İşte alt ve üst gelir gruplarındaki makasın hızla açılmasının etkenlerinden biri budur. Diğer husus ise yüzdesel olarak artışın yüksek olmasının göz yanılsaması oluşturması. Geçen yıl elde edilen düşük kar ve kredi büyümesi size yanıltmasın. Sermaye yeterliliğine bakıldığında bankaların bu oranı bunca yüksek görünen karlılıklara rağmen 1 yılda ancak %17’den %19’a yükseltebildiği görülüyor. Bankalar enflasyon muhasebebsine geçerse işte o zaman ak-kara belli olacak. Aksi halde bankaların karlılıklarına vay be diyen rakamlar ve ekonomiden bihaber kesimlerin ahkam kesmelerini izlemeye devam edeceğiz.

HERKES GİDER MERSİN’E

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu faaliyet gösteren bankaların karlılık rakamlarına ilişkin istatistiki verileri yayınladı. Önce bu verilere göz atalım, akabinde işler göründüğü gibi mi, değil mi bunun analizine geçelim.

 

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun verilerine göre bankacılık sektörü yılın ilk 8 ayında 252,2 milyar lira kar elde etti. Sektör 2021 yılının aynı dönemde 48,5 milyar TL kar elde etmişti.

BDDK verilerine göre takipteki brüt alacakların toplam nakdi kredilere oranı Ağustos itibarıyla yüzde 2,38 oldu. 2021 Ağustos ayında bu oran yüzde 3,67 olarak kaydedilmişti. Ağustos’ta sermaye yeterliliği yüzde 19 olarak gerçekleşti. Aynı oran 2021 Ağustos ayında yüzde 17 olmuştu.

Çekirdek sermaye yeterliliği geçen sene Ağustos ayında yüzde 13 olurken bu yılın aynı döneminde yüzde 14 oldu. Toplam aktifler 12,7 trilyon TL, geçen yıl aynı dönem 6,8 trilyon TL oldu. Toplam krediler ise bu yılın Ağustos ayında 6,66 trilyon TL, geçen yıl aynı dönem 3,91 trilyon TL oldu.

Verilere bakıldığında özellikle karlılık rakamlarında %420’lik artış dikkat çekici. Önce buradan başlayalım. Yüzdesel olarak karlılık gelişiminin bu denli yüksek olmasının üç ana etkeni bulunuyor. Birincisi; Kredi hacmindeki artış. Toplam krediler bir önceki yıla oranla %70 oranında büyüdü. Bu büyümede ana etken enflasyon. %143 seviyesini aşan Üfe’yi baz almanın daha doğru olacağı herkesin malumu. Dolayısıyla krediler içerisinde önemli bir yer tutan ticari kredilerin artan fiyatların etkisiyle cok daha fazla tutarda gerçekleşmesi gayet doğal. Artan kredi hacmiyle beraber karlılık da doğal olarak yükselmiş durumda.

Ancak burada dikkat çeken başka bir husus var. O da kullanılan kredilerdeki artış ile Üfe farkı. Ticari Krediler hizmet ve sınai kesim için can damarı olmuş durumda. Üfe’nin %143 olduğu bir ortamda toplam kredi hacminin bunun yarısı kadar artmış olması esasında kredi daralması anlamını taşır. İşin alt kırılımına baktığımızda ise obi ve kobi olarak nitelendirdiğimiz küçük ölçekli firmaların krediye daha da zor ulaştığı, kredi hacmini ağırlıklı büyük ölçekli firmaların büyüttüğünü görüyoruz. Küçük ölçekli firmalar her koldan daha zor şartlarla karşı karşıya durumdalar.

Bireysel kredi tarafında ise en çok kullanılan enstrüman kusşusuz konut ve araç kredileri. Her iki enstrümanda da yaşanan fiyat artışları Üfe’yi ikiye katlayacak düzeyde. Hal böyleyken tutar olarak artsa da düşen alım gücü sebebiyle adetsel olarak taşıt ve konut kredileri önemli oranda azalmış durumda. Çünkü mevcut gelir seviyeleri ile artık yeni bi rev ve araba sahibi olmak milyonlar için bir rüya haline geldi. Düşen konut ve araç kredilerini bir nebze tolere edecek kredi ise ihtiyaç kredileri oldu. Ulaşılabilecek en basit kredi türü olması ve enflasyona oranla oldukça cazip oranlar ile kullanılması sebebiyle tüketici kredilerinde önemli bir artış kaydedilmiş durumda.

İkinci husus ucuz fonlama. Hem global hem de ülke verilerinden bağımsız olarak yürütülen Merkez Bankası politika faizi uygulaması izahı zor ekonomik gerekçelere dayanıyor. Tüm dünya faiz yükseltirken bizim ısrarla düşürmemiz “Herkes gider Mersin’e biz gideriz tersine” atasözü ile müthiş bir uyum içerisinde. Son olarak PPK gösterge faizi %12 seviyesine indirdi. Bu durum tabi bankaların fonlama maliyeti açısından bir avantaj. Düşük fonlamayı daha yüksek kar marjı ile krediye çevirmek karlılığı artırıcı bir durum. Ancak düşük fonlama maliyetinin kamu tarafından finanse edilmesi, kamu kaynaklarının krediye rahat ulaşan kesime aktarılmasından başka bir durumu belirtmiyor.

Üçüncü husus ise artan kredi oranları. 2021 yılında özellikle sermaye rasyosu sonrası tabiri caizse sopayla %7-7,5 lardan kullandırılan 36 ay vadeli krediler kullananlar için sudan ucuz kaynak anlamına gelirken bankalar için karlılık intiharı anlamına geliyordu. Sonrasında artan faiz oranları ile hızla yükselen döviz kuru ve enflasyon kredi oranlarını %30’ların hatta bir ara %40’lı seviyelerin üstüne kadar çıkardı. Hal böyle olunca %7’den %40’ların üstüne çıkan kredi oranları karlılık artışlarını yüzdesel olarak haliyle oldukça yüksek seviyelere çıkardı.

Bu verilerde üstünde durulması gereken iki husus var. İlki kredilerdeki artış oranının ÜFE’nin yarısından da az olması. Bu durum kredide genişleme değil fiiliyatta daralmadır. Üstelik Büyük bir kesimin krediye ulaşması daha da zorlaşmıştır. İşte alt ve üst gelir gruplarındaki makasın hızla açılmasının etkenlerinden biri budur. Diğer husus ise yüzdesel olarak artışın yüksek olmasının göz yanılsaması oluşturması. Geçen yıl elde edilen düşük kar ve kredi büyümesi size yanıltmasın. Sermaye yeterliliğine bakıldığında bankaların bu oranı bunca yüksek görünen karlılıklara rağmen 1 yılda ancak %17’den %19’a yükseltebildiği görülüyor. Bankalar enflasyon muhasebebsine geçerse işte o zaman ak-kara belli olacak. Aksi halde bankaların karlılıklarına vay be diyen rakamlar ve ekonomiden bihaber kesimlerin ahkam kesmelerini izlemeye devam edeceğiz.

Görüşmeye Başla!
Whatsapp Destek Hattı
F-Ray Finansal Teknolojiler
Merhaba. F-Ray Finansal Teknolojiler WhatsApp Destek Hattına Hoşgeldiniz