MERKEZ’İN FAİZLE BİTMEYEN SINAVI
Üstümüzde denenen tezlerden birisi de ; Düşük faiz -yüksek kur politikası ile ihracatın artırılması, dış ticaret açığının azaltılması, büyüme ve istihdamda artış sağlanmasıydı. Sonuçlar pek de iç açıcı olmadı maalesef.
Merkez Bankası’nın politika faizini düşürmeye devam etmesi piyasa gerçekleri ile örtüşmüyor. Yükselen enflasyon ve TL’den kaçış hem mevduat hem kredi faizlerini istikrarlı bir yükseliş içine sokmuş görünüyor. KKM hamlesi sonrası politika faizi eski önemini de kaybetmeye başlamış durumda.
Kamu bankalarının sınırlı da olsa politika faizine yakın oranlardan kredi kullandırması ise piyasa gerçekleri ile örtüşmüyor. Kamunun zararı göze alıp piyasayı sübvanse etmesi mali yapısı oturmuş ülkelerde anlaşılabilir ancak ülke ekonomimiz göz önüne alındığında bu durumun tolere edilmesi oldukça güç. Kamu bankalarına son 4 yılda dördüncü kez sermaye desteği kararı alındı. 28 milyar TL, 21 milyar TL, 49 milyar TL ve son olarak 2023 yılı başında kamu bankalarına 60 milyar TL TVF aracılığıyla sermaye desteği sağlanacak. Böylece kamu bankalarına aktarılan sermaye desteği toplamda 158 milyar TL’yi buldu. Tüm bunlara ilave olarak 8 Mart’ta Halkbank yurtiçinde 15 milyar TL’ye kadar farklı tür ve vadelerde Varlık Teminatlı Menkul Kıymet (VTMK), İpotek Teminatlı Menkul Kıymet (İTMK) veya benzeri türden borçlanma araçlarının ihraç edilmesi sürecinde gerekli başvuruların yapılması için genel müdürlüğü yetkilendirdi. Kamu bankalarındaki görev zararı büyüdükçe ve TL’deki değer kaybı arttıkça sermaye desteği ihtiyacı da kaçınılmaz oluyor.
Bakınız; ucuz faiz oranı ile piyasa fonlanıyor, sonra daha yüksek orandan mevduat toplanıyor, bu kredilerin bir kısmı döviz ve gayrimenkul yatırımlarına yöneliyor, TL değer kaybediyor, enflasyon yükseliyor, piyasa faizleri artıyor, görev zararı oluşuyor, sermaye ihtiyacı oluyor ve yine sermaye desteği sağlanıyor. Buna ilave olarak bu kaynağın da parasal genişleme ile sağlanması hem TL’deki değer kaybını hem de dolarizasyonu körüklüyor. Kuru baskılamak için de ‘kötü gün parası’ dahil tüm kaynaklar bertaraf ediliyor. Nasıl bir sarmalın içinde olduğumuz her yönüyle hissediliyor.

Üstelik bu bozulan dengeler sadece kamu değil tüm bankacılık kesimini etkiliyor. Bankalar üzerindeki artan baskı ve yaptırımlar, tasarruf eksikliği sebebiyle kaynak sıkıntısı artmakta. TCMB’nin faiz indirimleri sonrası TL’de yaşanan değer kaybının ardından açıklanan kur korumalı mevduata yönlendirilen TL nakitle beraber mevcut durumda %8,5 olan TCMB haftalık repo faizine rağmen kredi faizlerinin yüksek olması TL’deki likidite sıkışıklığının bir göstergesi.
Daha açık bir örnekle ifade etmek gerekirse; Kamu bankalarından %11-13 bandından kullandırılan ticari krediyi 1 dakika sonra asgari %25-30 aralığından aynı bankaya vadeli mevduat olarak yatırabiliyorsunuz. Buna piyasayı fonlamak değil kaynak transferi denir. Buna reel sektörü desteklemek değil kendi topuğuna sıkmak denir. Bu durumun sonucu ise bellidir; kaynaklarınız hızla tükenir, görev zararı oluşur, sermaye desteği gerekir, çarşaf çarşaf ilan edilen 0.69-0.99 oranlı krediler sadece vitrin süsü olur, KGF kredi paketi açıklanır ama kullandıracak kaynak olmadığı için top çevirirsiniz. Nasıl, tanıdık bir tablo değil mi?
BÜTÇE AÇIĞI
Bütçe meselesine 2022 ile başlamak gerekiyor. Çünkü Haziran ayında merkezi bütçe yeterli gelmemiş ve 2022 bütçesine ek 880 milyar TL’lik ek bütçe kabul edilmişti. Seçim olmayan bir yılda bütçe hedefindeki yaklaşık %40’lık sapmayı izah edebilen varsa buyursun.

2022 yılının tamamında bütçe 139 milyar açık verdi. Ancak tabloda yanlış değerlendirilen bir husus var. KKM kapsamındaki 92 milyar TL’lik ödemenin faiz dışı giderlerde yer almasını hatalı buluyorum. Bu kapsamda faiz giderlerini reelde 403 milyar TL olarak değerlendirmek gerekiyor. Ayrıca bu tabloda yer almayan en önemli unsur olan Botaş’ın Rusya’ya ödemesi gereken 20 milyar dolarlık borcun ertelenmesinin 2023 yılına ilave yük getirdiğinin altını çizmek gerekiyor. 2022 yılındaki bütçe açığının fiiliyatta çok daha fazla olduğunu belirtmemiz gerekiyor.
2023 Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’nda bütçe giderlerinin 4 trilyon 470 milyar TL, bütçe gelirlerinin 3 trilyon 810 milyar TL olacağı ve bütçenin 660 milyar 901 milyon TL açık vereceği tahmin edildi. Bu açık tahminine Botaş’a ait ödemenin ve EYT’nin dahil olup olmadığı hususunda bet bilgimiz bulunmuyor. Ayrıca seçim ekonomisine ilave olarak deprem sebebiyle oluşan devasa finansal yük daha yolun başındayken hesabın şaşmasına sebep olmuş durumda.
Yazılarda yer alan analiz ve görüşler tamamen yazarın kişisel yorum ve görüşlerini yansıtmakta olup, sizin risk ve getiri tercihlerinizle uyumlu olmayabilir, gerçeği yansıtmayabilir ve yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yazılarda yer alan bilgiler yazarın şahsi görüşleri olup F-Ray Finansal Teknolojiler ile hiçbir ilgisi bulunmamaktadır.