Yazar: Adem Soylu
Yıllarca merhum Bülent Özveren’in sunumuyla özdeşleşen Eurovision şarkı yarışmasında ülkelerin puanlarını açıklarken en yüksek yani 12 puanı alan ülkeyi anons etmeden önce sunucuların önce bir duraksayıp sonra ‘and finaly’ dediği yerdeyiz; finalde.
Türkiye için final yılı çok acı biçimde başladı. Kahramanmaraş merkezli depremler silsilesinde onbinlerce insanımızı kaybetmenin derin üzüntüsü içerisindeyiz. Toprağın altına gömdüğümüz onbinlere ilave olarak geriye ondan daha fazla acı hikaye kaldı. Bu acı artık bizimle beraber yaşayacak ancak ders çıkarıp başka acı yaşanmasın diye ne yapacağımız da bizim sınavımız olacak.
Yıllardır hazırladığım raporlarda ülke ekonomisinin sürekli kademeli olarak kötüye gittiğini ve merdiven şeklinde bir krizin içerisinde olduğumuzu belirtmiştim. Artık merdivenin son basamaklarına inmek üzereyiz. Buyrun hali pürmelalimize.
YURTTA ENFLASYON CİHANDA ENFLASYON
Enflasyon konusunda artık yalnız değiliz. Bu kelimeyi telaffuz edince yüzümüze anlamsızca bakan gelişmiş ülke vatandaşları ile ortak bir paydamızın daha olması insanlık adına sevindirici. Ancak şunu da belirtmek gerekiyor ki ; ‘Fiyatlar çok hızlı yükseliyor’ cümlesinde gelişmiş ülke vatandaşları ile bizim aramızda yüzdesel oranın yanına bir adet 0 (sıfır) koyulması gereken küçücük bir farkımız var.
2022 yılında gerçekleşen rekor düzeydeki enflasyon oranları yılın son çeyreği ile beraber duraklama ve yavaşlama evresine girdi. Ayrıca baz etkisi ile son aylarda düşüş de yaşadık. Ancak enflasyonun düşmesinin fiyatların düşmesi ya da yerinde sayması olmadığını idrak etmeye başlayan yeni neslin ekonomik şoklara karşı orta yaş kuşağı kadar şerbetli olmadığı göz önüne alındığında işlerinin zor olduğunu söylememiz gerekiyor.
Son olarak TÜFE enflasyonu Şubat’ta %3,15 seviyesinde gerçekleşirken, Ekim’de %85,5 ile zirve yapan yıllık TÜFE enflasyonu da baz etkisinin desteğiyle düşüşünü sürdürerek %55,2’ye geriledi.

Detaylara bakıldığında, gıda enflasyonun Ocak ayındaki %6,6’lık artışın ardından Şubat’ta da %7,4 artmış olması öne çıkıyor. Bu artışların da, sebze-meyve fiyat artışlarının ocak ve şubat gibi kış aylarına göre ılımlı kalmasına rağmen gerçekleştiğini dikkate almak gerekiyor. Fiyatlama davranışlarında bozulma ve katılık gösteren bir diğer önemli husus olarak hizmet kalemini de öne çıkarmak gerekiyor. Ocak ayındaki ücret artışı kaynaklı maliyet baskıları, yeniden değerleme oranına bağlı artışlar ve sene başı fiyat ayarlamaları nedeniyle aylık %12,7 artış gösteren hizmet enflasyonunun Şubat’ta da %3,1 arttığı görülüyor. Özetle, hizmet enflasyonu her ne kadar yıllık bazda %62,4’ten %61,6’ya gerilemiş olsa da, enflasyon beklentilerindeki ve fiyatlama davranışlarındaki bozulmayı net bir şekilde ortaya koyuyor.
Gelelim ikili enflasyon yapısına. Her alanda şahsına münhasır bir örnek olmayı başaran ülkemiz kaydi enflasyon ve gerçek enflasyon gibi iki karpuzu aynı koltuğa sıkıştırmaya çalışmaya devam ediyor. Son 1 yıllık TÜFE’nin %55,2 olarak gerçekleştiği ortamda ÜFE’nin %76,6 olarak gerçekleştiği göz önüne alındığında dünyanın en altın kalpli iş dünyasının bizde olduğu kanıtlanıyor. İş dünyamız aldığı mal ve hizmeti yaklaşık 20 puan aşağıdan halkına sunarak amme hizmeti görmeye devam ediyor.
İzahı olmayanın mizahı olur düsturuyla anlatılmaya çalışılan ekonomik aktivitenin karamizah yapısının en çok etkilediği kesimlerin başında sabit gelirliler geliyor. 2021 yıl sonu maaş zamlarının ÜFE’nin yarısı kadar bile olmaması yıllardır gelir kaybı yaşayan kesimler için artık durumu sürdürülemez bir noktaya sürüklemiş, nitekim mızrak çuvalı delip geçince hem kamu hem özel sektör 2022 yılı ortasında ilave maaş zammı yapmak zorunda kalmıştı. 2022 yılı sonunda da yine özel ve kamu sektörü maaş zamlarının reel enflasyonun altında kalması kişi başı reel harcanabilir gelirin azalmaya devam edeceğinin göstergesi. Alınan zamlar daha yılın ilk çeyreğinde buhar olmak üzere.

Depremin getirdiği maddi/manevi yıkımın ekonomik olarak en olumsuz etkilerinden birinin de enflasyon üzerinde olması kaçınılmaz. Daha depremin ilk günlerinden beri kendini gösteren gıda enflasyonu, kira enflasyonu ve potansiyel vergi artışları kanallarından ek enflasyona yol açması dışında, depremin maliyetini karşılamak üzere parasal genişlemeye gidilmesi ihtimali de enflasyonist baskıyı artıracak diğer önemli hususlar olarak ön plana çıkıyor.
Tüm bunlara ilave olarak enflasyon üzerinde kur kanalıyla de ek baskılar görmemiz sürpriz olmayacak. Depreme bağlı olarak ihracatta ve turizm gelirlerinde ilk öngörülere göre bir düşüş yaşanması daha yüksek bir cari açığa yol açabilir. Daha yüksek enflasyon ve cari açık ortamında döviz kurunun yılın son aylarında olduğu gibi sabit tutulması kur üzerinde ilave bir stres birikimine yol açacak ve TL’de görülebilecek ani değer kaybı riskini daha da artıracaktır.
Yazılarda yer alan analiz ve görüşler tamamen yazarın kişisel yorum ve görüşlerini yansıtmakta olup, sizin risk ve getiri tercihlerinizle uyumlu olmayabilir, gerçeği yansıtmayabilir ve yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yazılarda yer alan bilgiler yazarın şahsi görüşleri olup F-Ray Finansal Teknolojiler ile hiçbir ilgisi bulunmamaktadır.