ÖNSÖZ
Özellikle son çeyreği oldukça hareketli geçen, kah karamsarlığa kah umuda sevk eden gelişmelerin yaşandığı 2021 yılını geride bıraktık. Yeni yıla başlarken umut verici gelişmelerin olması gemideki herkesin temennisi ancak Polyanna’cılık ile karamsarlık arasındaki dengenin objektif şekilde sağlanması en başta biz analistlerin görevi. Bu sebeple veriler ışığında, gerçekçi bir bakış açısıyla 2022 yılı değerlendirmelerimize başlayalım.
GLOBAL GÖRÜNÜM
Ekonominin kutup yıldızı her ne kadar Wall Street olarak görülse de biz öncelikle terse dönüp Çin’e bakalım. Çünkü gelişmekte olan ülkelerin can damarı Çin’den başkası değil. Çin’deki büyümenin %5’in altında kalması demek GOÜ için ekonomide fren anlamına gelir. Ve son dönem Çin ekonomisine yönelik büyüme tahminleri %5’e yaklaşmaya başladı. Çin’de patlayan Evergrande balonunun sesi duyulmasın diye müziğin sesinin sonuna kadar açılması daha da korkutucu bir tablo oluşturuyor. Çin’de iç tüketim hızla yavaşlıyor. Bunun en büyük sebebi de artan tasarruf eğilimi. Neden mi? Çünkü tek serveti oturduğu ev olan Çinliler patlayan emlak balonu sebebiyle ipotekli olan evlerinin parasını biriktirme derdinde.
Buyurun tabloya; Konut, altyapı ve imalat sanayii Kasım ayında pandemiden sonraki en sert gerilemeyi yaşadı.
Tabloyu netleştirmek için bir de sanayi üretimi ve perakende satışlardaki büyümeye bakalım;
Çin’de GSYH’nın %25’ini emlak ve inşaat sektörünün oluşturduğu bilgisi ile Çin faslını kapatırken yüzümüzü en Batı’ya dönelim. FED, bozuntuya vermese de 2021 yılını büyük bir öngörüsüzlük ile tamamladı. %2 civarında öngördüğü enflasyonun yılı %7 ile kapatması deyim yerindeyse Fed için bir fiyaskoydu. Rekor parasal genişlemenin enflasyona yol açmayacağını sanmak çok fazla iyi niyetli bir beklenti olsa da %10’a yaklaşan çekirdek enflasyonun %2 civarına gerileyeceğini beklemek Polyanna’nın ruhunu yaşatma çabası olarak tabir edilebilir. Piyasalar henüz yüksek enflasyonu fiyatlamış değil, FED’in faiz artışları fiyatlanmaya başlasa da enflasyonun düşmemesi piyasaların dengesini fazlasıyla bozma potansiyeline sahip.
Küresel çapta da durum farklı değil aslında. Dünya Bankası, Küresel Ekonomik Beklentiler Raporu’nun Ocak 2022 sayısını yayımladı. Dünya Bankasının raporunda, küresel büyüme hızının ivme kaybederek 2021’deki yüzde 5,5 seviyesinden, 2022’de yüzde 4,1’e ve 2023’te yüzde 3,2’ye inmesinin beklendiği kaydedildi.
Çin ekonomisinin 2021’de yüzde 8 büyüdüğü tahmin edilirken, 2022’de yüzde 5,1 ve 2023’te yüzde 5,3 büyümesinin beklendiği belirtildi. Türkiye ekonomisine ilişkin beklentilere de yer verilen raporda, ülke ekonomisinin 2021 için büyüme tahminin yüzde 9,5, 2022 için yüzde 2 ve 2023 için yüzde 3 olduğu bildirildi.
IMF de, 2022 yılına ilişkin küresel ekonomik büyüme tahminini yüzde 4,9’dan 4,4’e düşürdü.
Almanya’da yoksul ülkelerin dış borçlarının azaltılması için çalışmalar yapan iki kuruluş, 2022 Borç Raporu’nu yayınladı. Rapora göre borç indirimi yapılmazsa birçok yoksul ülke ekonomik çöküşle karşı karşıya kalacak. Raporda incelenen 148 ülkeden 135’i kritik bir biçimde borçlanmış durumda. Bu gruba dahil olan ülkelerin sayısının bir önceki yıla göre 3 kat arttığı kaydediliyor. Raporda yer alan ülkelerin borçluluk durumları en alt seviyede “kritik değil” ve en üst düzeyde ise “çok kritik” olarak nitelendirilirken, Türkiye “kritik” olarak tanımlanan grupta yer aldı.
RUSYA – UKRAYNA KRİZİ
Rusya’nın Ukrayna’ya ait Donbass ve Kırım’ı işgal etmesinin üzerinden 8 yıl geçti. Bu yıl ise Rusya’nın Ukrayna’nın tamamına yönelik işgal girişimi beklentisi tüm dünyayı sarmış durumda. Uluslararası toplum savaş tamtamlarına hazırlanırken krizin Türkiye’yi de derinden etkilemesi kaçınılmaz. Türkiye’nin Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü desteklemesi ve Türk İHA ve SİHA’larının Ukrayna’ya satılması bizi de krizin bir parçası yapıyor. İşin ekonomik boyutuna gelince;
* Türk müteahhitlerinin 2021’de yurtdışında aldığı 29,3 milyar dolarlık projenin yarısı bu iki ülkeden alındı.
* Türkiye’ye gelen turistlerin yüzde 30’u yine bu iki ülkeden.
* Türkiye’nin gıda tedarikinde en önemli ülkeler Rusya ve Ukrayna. İthalatımızın yüzde 40’ını Rusya ve Ukrayna karşılıyor.
* Ukrayna’da 700’den fazla Türk şirketi bulunuyor. * İthal edilen doğalgazın %34’ü Rusya’dan karşılanıyor.
Veriler ışığında bakıldığında sorunun sebebi ve sonucundan bağımsız olarak iki ülke arasındaki krizin sonucunun Türkiye’ye zarar vereceği kuvvetle muhtemel. Esas mesele ise ne kadar zarar vereceği. Barış dışındaki her durumda faturadan biz de nasibimizi alacağız.
TÜRKİYE EKONOMİSİ
Ülke ekonomisi için sürekli bir umut besleme isteği olsa da her defasında farklı bir sorun ile uğraşılmak zorunda kalınıyor. Günübirlik çözümler uzun vadeli politikaların yerini aldıkça yarına dair umutlar azalıyor.
Maalesef iyi haber az olduğu için önce bundan başlayalım. Türkiye ekonomisinin son çeyrekte %9,5 büyümesi beklense de bu oranın %10 üzerinde gerçekleşmesinin daha yüksek ihtimal olduğu kanaatindeyim. Bundaki ana etkenlerden biri de artan fiyatlar sebebiyle zamlardan etkilenmemek için ihtiyaçların bir miktar öne çekilmesi. Ancak bu durumun önümüzdeki dönem tüketim harcamalarından eksilteceği unutulmamalı.
Kur Korumalı Mevduat(KKM) hamlesi ile dövizde stabilizasyonun sağlanması önemli olsa da bu durumun en azından orta vadeye yayılması ve güven ortamının oluşması gerekli. Aksi halde döviz mevduatlarında beklenen çözülmenin gelmesi mümkün görünmüyor. Ayrıca Dolar-TL paritesindeki hareketler kurun satış yoluyla baskı altında tutulduğu izlenimi veriyor. KKM gibi enflasyona veya kura dayalı başka ürünlerin çıkarılıp çıkarılmayacağı da önemli bir unsur olarak karşımıza çıkıyor.
KUR KORUMALI MEVDUAT, KORUMASIZ TL
Türk Lirası için özellikle 2018 ile beraber başlayan kötü günler henüz geçmiş değil. 18 lirayı geçen Dolar-TL kurunun ardından gelen müdahale ile 10 liraya kadar gerilemesi, ardından 13-14 lira arasına yerleşmesi büyük bir sevinç ile karşılansa da objektif bakış açısı şu; 10 koyunundan 7’sini kaybeden çoban, 1 koyununu buldu diye bayram yapıyor!
Dolara müdahale öncesinde 17 Aralık’ta 237 milyar dolar olan yurtiçi yerleşiklerin döviz mevduat birikimi 21 Ocak 2022 haftasında 232 milyar dolara gerilemiş durumda. Yani DTH hesaplarındaki çözülme sadece %2. Atılan taş şu aşamada ne kurbağaya ne kolumuzu yormaya değmemiş görünüyor. Hakeza dolar kurunda olabilecek bir yükseliş ile kur farkının hazine tarafından karşılanacağı da hesap edildiğinde bu işten zararlı çıkma ihtimali de göz ardı edilemeyecek boyutta.
TL’nin sorunları sadece döviz kuru ile sınırlı değil tabi ki. Para arzındaki genişleme de sorunun boyutunu gözler önüne seriyor. Merkez Bankası verilerine göre 2021 Eylül ayı itibariyle 1 yıllık para arzı (M3) oranı %24 seviyesinde büyürken 17 Eylül-17 Aralık arasındaki parasal genişleme tutarı 1,7 trilyon lira oldu ve sadece 3 aydaki parasal genişleme oranı %41 olarak gerçekleşti. Yılın son çeyreğindeki parasal genişlemenin asgari ücret, memur ve emekli maaş zamlarına yansıması sürpriz değil. Emekli mutlu, çalışan mutlu, memur mutlu, TL mutsuz. Neden mi? Çünkü başına gelecekleri çok iyi biliyor. Yüzlerce kez denenmiş bir senaryonun farklı sonuç vermesi beklenmemeli.
Öte yandan KKM hamlesini piyasadaki mevduat faizleri tehdit ediyor. Mevduat faizleri %20 bandını geçmeye başlamış durumda. KKM tavan faizi %17 ve vade asgari 3 ay. Burada yeni hamleler gelmezse çok geçmeden hiçbir cazibesi kalmayabilir. Çünkü mevduat faizi hem daha yüksek faiz hem de daha kısa vadeli imkanı sunuyor, üstelik yaptırımı yok.
NE OLACAK BU BANKALARIN HALİ?
Futbol dünyasının klişeleşmiş sloganı ‘Ne olacak bu Fener’in hali?’ artık ekonomi dünyasında da kendisine karşılık bulmuş durumda; ‘Ne olacak bu bankaların hali?
Bankalar, Merkez Bankası, BDDK ve piyasa şartları presinde kârlılık savaşı veriyor. Bankaların 2020’deki aktif rasyo uygulaması ile neredeyse bedava kullandırılan kredilerin geri dönüp hem TL’yi hem de bankaları nasıl vurduğunu çok kısa sürede gördük. Kullandırılan kredilerin döviz ve gayrimenkul yatırımlarına yönelmesi, artan enflasyon ile beraber TL kaynakları eritince bankalar kullandırılan kredileri neredeyse iki katı mevduat faizi ile yerine koymak durumunda kaldı.
Merkez Bankası’nın politika faizini düşürmeye devam etmesi piyasa gerçeklerini örtmüyor. Yükselen enflasyon ve TL’den kaçış hem mevduat hem kredi faizlerini istikrarlı bir yükseliş içine sokmuş görünüyor. KKM hamlesi sonrası politika faizi eski önemini de kaybetmeye başlamış durumda.
Kamu bankalarının sınırlı da olsa politika faizine yakın oranlardan kredi kullandırması ise piyasa gerçekleri ile örtüşmüyor. Kamunun zararı göze alıp piyasayı sübvanse etmesi mali yapısı oturmuş ülkelerde anlaşılabilir ancak ülke ekonomimiz göz önüne alındığında bu durumun tolere edilmesi oldukça güç. Kamu bankalarına son üç yılda üçüncü kez sermaye desteği kararı alındı. 28 milyar TL, 21 milyar TL ve son olarak bu ay içinde kamu bankalarına 51 milyar TL TVF aracılığıyla sermaye desteği sağlanacak. Kamu bankalarındaki görev zararı büyüdükçe ve TL’deki değer kaybı arttıkça sermaye desteği ihtiyacı da kaçınılmaz oluyor.
Bakınız; ucuz faiz oranı ile piyasa fonlanıyor, sonra daha yüksek orandan mevduat toplanıyor, bu kredilerin bir kısmı döviz ve gayrimenkul yatırımlarına yöneliyor, TL değer kaybediyor, enflasyon yükseliyor, piyasa faizleri artıyor, görev zararı oluşuyor, sermaye ihtiyacı oluyor ve yine sermaye desteği sağlanıyor. Buna ilave olarak bu kaynağın da parasal genişleme ile sağlanması hem TL’deki değer kaybını hem de dolarizasyonu körüklüyor. Nasıl bir sarmalın içinde olduğumuz gayet net görülüyor.
Bankaların dertleri bununla sınırlı değil tabi ki. Pandemi ile beraber tedbir paketleri kapsamında sorunlu kredilerde vadelerin uzatılması, kanuni takip aşamasına geçilmesinin zorlaştırılması mevcutta sorunlu olan krediler için bankaların elini zayıflattı. Piyasada yüzdürülen batık kredi olarak tabir edilen kısım artık suyun dibinde. Bu kredilerden yapılabilecek tahsilatlar devede kulak oranına inmiş durumda.
TCMB ve BDDK verilerinden yapılan hesaplamaya göre yabancıların Türk bankaları ile yaptığı TL swap miktarı 21 Ocak haftası 1,1 milyar dolar daha azalarak 671 milyon dolar oldu. Böylece Eylül2021’den bu yana toplam çıkış 12,9 milyar dolara ulaştı. 19 Mart 2021’de yabancıların swap pozisyonu 24 milyar dolar seviyesindeydi.
KRONİKLEŞEN SORUNLAR; NET REZERV VE BÜTÇE AÇIĞI
Merkez Bankası’nın net rezervlerinin eksiye düşmesi sonrasında bir daha pozitif değerleri göremedi. Negatif rezervlerin dövizdeki ölümcül çıkışı esnasında yetersiz kalması kur şokları karşısındaki durumun hiç iç açıcı olmadığını gösterdi.
Aralık ayının ilk haftasında dövize yapılan müdahaleler ile net rezervler ağır yara alırken sonrasında kurdaki geri çekilmeye rağmen rezervlerde önemli bir değişiklik olmaması umut kırıcı bir gelişme maalesef.
Kasım sonunda kümülatif 46 milyar TL açık veren merkezi bütçenin Aralık ayında 146 milyar TL açık vermesiyle, 2021 yılı bütçe açığı 192 milyar TL’ye (GSYH’nin %2,8’i) ulaşsa da %3,5’lik hedefin altında kalınması olumlu olarak yorumlanabilir. Faiz dışı açık ise 11 milyar TL olurken, bu rakam GSYH’nin %0,2’sine tekabül ediyor. 2021 yılı bütçe performansında büyüme ve güçlü vergi tahsilatı etkili oldu.
Tüm yıla ilişkin bütçe performansı hedeflerin üzerinde gerçekleştiyse de, Aralık ayındaki yüksek seviyedeki açık soru işareti oluşturdu.
Bu sonuçta, kamu kurumlarının zararlarına karşılık yapılan bütçe transferlerinin belirleyici olduğu görülüyor. Bu kapsamda BOTAŞ’a toplamda 60 milyar TL, Elektrik Üretim A.Ş.’ye 9,5 milyar TL bütçe transferi yapılması dikkat çekici.
2022 yılında ise, GSYH büyümesinde beklenen yavaşlama, kur ve faizlerdeki yükselişe bağlı olarak faiz harcamalarının artacak olması ve ilk adımları atılan genişleyici mali politika sebebiyle bütçe açığı/GSYH oranında ciddi bir artış yaşanması en güçlü senaryo.
2011’de de döviz cinsi tahvillerin payını sıfıra indiren Hazine, 2018 yılından itibaren yeniden döviz ve altın cinsi tahvil ihraç etmeye başladı. Mevcut durumda yaklaşık 33 milyar $’a ulaşan döviz/altın cinsi borç tutarı, toplam iç borcun da yaklaşık 1/3’ünü oluşturuyor. 107 milyar dolarlık dış borç stoku dikkate alındığında, toplam kamu borç stoğu içinde döviz cinsi borcun payı %66’ya ulaşıyor.
İç borç stoku içinde yer alan değişken faizli ve TÜFE’ye endeksli tahviller de dikkate alınırsa, kamu borcunun %89’u döviz ve faizdeki değişimlere duyarlı hale gelmiş durumda. Sadece son dönemdeki faiz ve kurlarda yaşanan yükselişin bütçeye ilave maliyetinin yaklaşık 40 milyar TL olduğu tahmin ediliyor. Buna ilave olarak KKM kapsamında kurda yaşanabilecek yükselişlere ait maliyetler henüz hesaplamaya dahil edilmemiş durumda.
İHRACAT DERTLERE DERMAN OLUR MU?
2021 yılı ihracat tutarı artan kurun da etkisiyle beklentileri aşarak 225 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti. Büyüme olumlu seviyede. İthalat ise 271 milyar dolar olarak gerçekleşti ve dış ticaret açığı 46 milyar dolar olarak gerçekleşti.
İhracattaki büyüme olumlu olsa da diğer veriler bu durumu terse çeviriyor. Dış ticaret açığı son 3,5 yılın zirvesine çıkmış durumda. Ayrıca ikinci tabloda görüldüğü üzere ihracatımız giderek niceliksel değer kaybediyor. İthal ettiğimiz ürünler katma değeri yüksek ürünler sınıfındayken ihracatımız giderek bu eksenden kaymaya başlamış durumda. Artık ara mal üreten, nitelikli ürünlerin büyük kısmını ithal eden bir eksene kayıyoruz.
Dış ticaret açığını etkileyen diğer unsurlar da tedirgin ediyor. Bütçede önemli bir yer tutan turizm gelirleri Rusya-Ukrayna gerginliği tehdidi altında. Ayrıca petrol fiyatlarındaki artış ve enerji piyasasındaki arz yetersizliği, dışa bağımlı olduğumuz bu alanda cari açığı artırıcı etkiye sahip.
EFSANE GERİ DÖNDÜ; ENFLASYON
Unutmak istediğimiz yüksek enflasyonlu dönemler umut veren yılların ardından geri döndü.
Enflasyon sadece ülkemiz için değil tüm dünya için bir tehdit unsuru olmuş durumda. Ancak bunu en şiddetli yaşayan ülkeler arasında olmamız işin bize bakan yönünü oluşturuyor. Tüfe yıllık %36 oranında artarken ÜFE’nin %80’e dayanması izah edilebilir bir durum değil. TÜİK dışındaki pek çok araştırma kurumunun açıkladığı enflasyon rakamları %60-80 bandında yer alıyor. Reel enflasyonun farklı, açıklanan enflasyonun farklı olması en çok sabit gelirli kesimi etkiliyor. Yılın son ayındaki sıçrama ile açıklanan enflasyon sabit gelirli kesimin maaş zam oran ortalamasını da belirlemiş oldu. ÜFE’nin yarısı kadar olan zam ölümü gösterip sıtmaya razı etmek havasında olsa da esas zarar yine zincirleme şekilde hissediliyor.
Sürekli düşen alım gücü verilere de yansımış durumda. Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) 12 Ekim 2021’de yayımladığı Ekonomik Görünüm Raporu’na göre, dünyanın en büyük 20 ekonomisinden birisi olan Türkiye 2021 yılında bir sıra düşerek 21. sıraya gerileyecek. 2003-2013 yılları arasında rekor seviyede artan kişi başına milli gelir son 7 yıldır üst üste düşüyor.
Azalan kişi başı milli gelir iç tüketimi vurmaya devam edecek. İç talep ile büyüme dönemi sona erdi. İthalat ise kur seviyesine takılıyor.
Parasal genişleme, global emtia fiyatlarındaki artış ve Aralık’taki kur artışının fiyatlara yansıması ile yüksek enflasyon dönemi devam edecek. Çeşitli kurumların yılın ilk çeyreğindeki enflasyon tahmini %50 dolayında. Sıkı bir mali politikaya geçilmediği sürece parasal genişlemenin de körüklediği ekonomik ortamda bu oranın artması ve zam yağmuru altında bir yılın geçmesi sürpriz değil.
ENERJİMİZ KALMADI
Enerji piyasasındaki dışa bağımlılık olumsuz etkilerini hissettirmeye başladı. İran’dan gelen doğalgaz akışındaki aksama sanayide geçici de olsa çarkların durmasına yol açtı. Elektrik üretiminin de doğalgaza olan bağımlılığı sadece ısınma değil enerji alanında da bizi kırılgan bir yapıya sürüklüyor.
Nüfus artışı ve ilerleyen teknoloji ile beraber sadece ısınma değil elektrik tüketimi de artış içerisinde. Buna ilave olarak brent petroldeki yükseliş seyri yaraya tuz biber döküyor. Ocak ayını 80 dolar civarında geçiren brent petrol fiyatının 100 dolar üzerini görebileceği hatta bu fiyatın üstüne yerleşebileceğine dair pek çok tahmin yapılıyor.
Bu tablo hem enerji alanındaki zayıf karnımızı ortaya koyarken bütçe açısından da cari açığı yükseltici etkisi ön plana çıkıyor. Ayrıca Rusya-Ukrayna gerginliğinin olumsuz senaryoda enerji alanında da potansiyel risk taşıdığı göz ardı edilmemeli.
Sonuç olarak;
-
- Global görünüm ekonomik yavaşlamayı, yükselen enflasyonu, iklim değişikliği sorunlarını ve artan gelir adaletsizliğini işaret ediyor. Bu durum bizim dertlerimizi ikiye katlıyor.
- Pandemi tehlikesi en azından ekonomik olarak büyük oranda geçti. Yeni mutasyonlar olsa da bundan sonra herhangi bir kısıtlama ya da kısmi kapanma olması çok olası değil.
- Parasal genişleme son dönemde hızlanmış durumda. Aralık 2021 verilerine göre 3 aylık para arzı %41 oranında, 15 aylık para arzı ise %75 oranında artmış durumda.
- Yüksek oranlı parasal genişlemenin sonucu her zaman kaçınılmaz olmuştur; Önce sahte bir bahar havası, sonra durdurulamaz bir enflasyon dalgası ve mali bozulma
- Rusya ile Ukrayna arasında bir savaş çıkması durumunda kazananın kim olacağı belirsiz olsa da kaybeden tarafta Türkiye’nin olacağı yüksek ihtimal.
- DTH’larındaki cüzi seviyedeki azalmada sermaye kontrolleri endişesi ile yastık altına kayan tutarlar göz ardı edilmemeli. Enflasyon ve güvensizlik ortamı hem kayıt dışı ekonomiyi güçlendiriyor hem TL’de kalıcı bir değerlenmeyi zor hale sokuyor.
- Bankalar TL kaynak konusunda sıkıntı çekmeye devam ediyor. Yüksek CDS sebebiyle sendikasyon kredisi artık hayal. Swap piyasası ise daralmaya devam ediyor. Yüksek reel enflasyon ise mevduattan çıkışı körüklüyor. Yüksek faiz sebebiyle kredide talep sınırlı. Herkes günü kurtarma derdinde. Bu tabloda faizler dönem dönem duraksama yaşasa da artmaya devam edecek.
- Brent petroldeki fiyat artışı, kesilen İran gazı sebebiyle sanayide çarkların durması şunu gösteriyor; enerjide ne B planı, ne de acil durumda devreye girecek stokumuz var!
- Borsadan sabit yatırıma, swap piyasasından reel sektöre (bıyıklı yabancı hariç) yabancı yatırımcı kalmadı. Artık biz bizeyiz, lütfen rahat olun yabancı yok!
- Swap anlaşmaları, zorunlu karşılıkların artması, ihracatçının dövizine getirilen yaptırımlar… Hiç biri MB net rezervlerini toparlayamıyor. Cebinde borçsuz 1 doları olan herkes Merkez Bankası’ndan daha zengin. Yeni kur şoklarına karşı savunmasız durumdayız.
- Kamu borç stoğu içinde değişken faizli ve döviz cinsi tahvillerin payı %89. Yüksek CDS sebebiyle ya tefeci faiziyle borçlanabiliyoruz ya da borcu büyüterek çeviriyoruz. Merkez Bankası’ndaki negatif net rezervler de göz önüne alındığında döviz ihtiyacının had safhada olduğu görülüyor. Ah bir de dolar basabilsek, tüm dertler çözülecek!
- Tam bağımsızlıktan tam bağımlılığa geçiş hızlı oldu. Enerji, katma değerli ürünlerdeki ithalata bağımlılığa samandan buğdaya kadar en temel ihtiyaç maddeleri bile eklendi.
- Azalan milli gelir ve satın alma gücü iç tüketimi, yüksek kur ise ithalat ile büyümeyi vuruyor. 2022’de artık ortalamaların oldukça altında bir büyüme oranı bizi bekliyor.
- Tüm veriler hem dünya hem bizim için sıkıntılı bir dönemi işaret ediyor. Ancak bu sıkıntı katsayısı ülkemiz için ciddi yüksek boyutta. Dilimiz varmasa da 2 yıl içerisinde her senaryoya hazırlıklı olmak için tedbir almaya başlanılması faydalı olacaktır.
Twitter: @AdemSoylu25
Youtube: Adem Soylu
Yazılarda yer alan analiz ve görüşler tamamen yazarın kişisel yorum ve görüşlerini yansıtmakta olup, sizin risk ve getiri tercihlerinizle uyumlu olmayabilir, gerçeği yansıtmayabilir ve yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yazılarda yer alan bilgiler yazarın şahsi görüşleri olup F-Ray Finansal Teknolojiler ile hiçbir ilgisi bulunmamaktadır.